
Yazar: dr. Harun Crnovrşanin
Türkiye’deki Sancaklı göçmenlerle ilgil 5 sene öncesinden yoğun bir şekilde araştırmaya başladım. Sancaklı Boşnaklar’ın Türkiye’ye ilk büyük göç dalgası Birinci Dünya Savaşı’ndan evvel, bahar 1914. yılında başlamıştır. Büyük göçün doruk noktası Tito’nun Yugoslavya’daki kötü şöhretli Polis Bakanı Aleksandar Rankoviç’in döneminde olmuştur. Bugün Sancak Bölgesinde yaşayıp da Türkiye’deki bir akrabası ve ailesi olmayan birine rastlayamayiz.
Onlar Türkiye’nin sathına yayılmış vaziyettedir. Batıdaki Edirne’den doğudaki Suriye’ye kadar, güneydeki İzmir’den kuzeydeki Erzurum’a kadar. Türkiye’deki yetkili organların tahminlerine göre, Türkiye’de Eski Yugoslavya’nın topraklarından yaklaşık 5-6 milyon Müslüman (Boşnaklar ve Arnavutlar) nesiller yaşamaktadır.
Araştırmalarımda tüm Sancaklı Boşnaklara odaklandım. Bir görüşün; Türkiye’de yaşayan Boşnaklar’ın sayısı Sancak Bölgesi’nde yaşayan Boşnaklar’ın 3 katı olduğunu düşündürmektedir.
Türkiye’deki Akrabalarımla İlk Buluşma
İlk hedefim İstanbul’du. Sancak kökenli göçmenlerin en büyük kısmı İstanbulda yaşamaktadır. İstanbulda 1974. yılından beri ‘’arkadaşım’’, o senede Babam Faik ve annem Muratka ve Adem kardeşimle ile ilk defa otobüsle Novi Pazar’dan Türkiye’ye Beşyuzevler’de oturan akrabalarımızı ve Kırklarelin’de oturan rahmetli Altuna teyzemi ziyaret etmeye geldik. Aynı sene babam Bakırköy’de oturan yakın akrabası Nica’yı ziyaret etmek istedi. Fakat planmadığımız bir şekilde Kırklarelin’deki teyze Altuna’da daha fazla oturduk, o yüzden babam Nica teyzemize ziyareti başka bir sefere bırakmıştır.

Nica hala kocası olan Abdurahman beyle daha evvel bir kaç defa Yeni Pazar’da bizleri ziyaret etmişti. Son ziyareti 1975. senesinde oldu. Nica hala o yıllarda gençliğini ve güzelliğini tam olarak yaşıyordu, hanımefendiliğini kocası Abdurahman Beyle pekiştiriyordu. Yaşadıkları evlilik örnek teşkil ediyordu. Evliliğinden 5 kız ve bir erkek çocuğu vardı. Onlarla birlikte küçük kızı Şefketa, Türkiye’deki ismi Şefika oldu. Babama sordum: “Baba biz hala Nica ile nasıl akraba oluyoruz?” Onun hep kısa bir cevabı vardı: ,,Çok yakınız oğlum’’, ve orada muhabbet biterdi. Bakacak olursak bizim yakın sülalemiz ne Yeni Pazar’da ne Türkiye’de yoktu. Tüm akrabalarımla ilişkileri ve irtibatı yakın tutmaya çalıştım. Öğrenciliğimde Türkiye’deki bütün akrabalarımı ziyaret etmeyi hedeflemiştim. Öğrenciliğim boyunca bu ziyaretler 4-5 sene devam etti, sonrasında bizim ziyaretlerimiz azaldı. Kısmet bizi şubat ayının 2018. yılında yeniden buluşturdu.
Özverili çaba ve ev sahibliğimi yapan dostum Sayın Refik (Sijariç) Akova’nın sayesinde yeniden Nica halamla buluşup kavuştuk, bu arada Nica halam İstanbul’da kızının yanına taşınmıştır.

O zamanda nihayetinde bana akraba dereceliğimizi anlattı. Meğerse, annesinin annesi yani anneannesi Aişe hanım, baba tarafından Nazif dedemin öz kız kardeşi idi. Bundan daha yakın olunamazdı. Yaz döneminde aynı 2018. yılında kalabalı sayıdaki bizim göçmenlerle sohbet etmeyi ve onların kaderlerine derinden bakmayı başardım. Her göçmenin hikayesi kendine özgüdür: Onlardan her biri eziyetli göçmen hayatının roman yazılabilir hikayelerine sahiptir. Göçmenlerimizle söhbet ve izlenimlerimi 2019. yılında belgesel filmimde “İstanbul’daki Sancaklı göçmenlerle ilgili Anlatımlar”da işlemiştim. Film üç kısmından oluşmaktadır, ve orada ilk defa, röportaj şeklinde İstanbul’dan göçmenlerimizin anlatımları film perdesine aktarılmıştır. Muhataplarından birisi de Halam Nica idi, o bize Yeni Pazar’da geçirdiğimiz unutulmaz çocukluğun ve yaşandığı müddetçe hafızadan çıkmayacak iki olay anlatılmıştır. Olaylarından birincisi, kasım ayının başında 1944. yılındaki Yeni Pazar’ın müttefikler tarafından bombalanması, ikincisi ise Tito’nun Partizanlar tarafından, ocak ayında 1945. yılındaki Hacet Meydanında en seçkin Müslümanların katledilmesidir.
Nica (Muriç) Can (1935. doğumlu) Yeni Pazar’daki geçirdiği çocukluğu ve gençliğine hatıralar
Hala Nica, nın hikayesine böyle başlanmıştı: Yani ben Nicariya Muriç, babam Nazif annem Şefika’dan Yeni Pazar’da 1935. yılında doğmuştum. Yeni Pazar’ın eski semtinde Yermişe’de büyüdüm. Yeni Pazar’ı her bahsettiğimde kalbimde bir sıcaklık hissediyorum, çünkü bu şehir önceki hayatımın parçasıdır. Ben bu şehirde mektebe ve okula gittim. Evimiz Trebinyeska Cami’nin yanındaydı, Bosna, Trebinye’den Yeni Pazar’a gelen göçmenler bu camiyi inşa ettiğinden caminin adı halkın arasında böyle anılmaktaydı. Ben ve kız kardeşim Ramiza sokaktan diğer çocuklara birlikte mektebe giderdik. Mektepteki imamımız, ünlü Mula Haydin Eyupoviç idi.

Ermişler’in altından akan derede çocuklar yüzerdi, ve derenin altına çayırlar ve bahçeler vardı. İlkbaharda meyve ağaçları açardı ve yeni açılmış olan çiçeklerden bahçeler bembeyaz olurdu, ve onlarının üstünde Yeni Pazar’ının eski evlerinden kırmızı kiremitli çatılar görünürdü. Bahçelerin arkasında ünlü Bor- Cami’nin taş minaresi ve yanında akan Raşka nehri görünürdü. Ermişeler’den çarşıya iki ayrı yoldan ulaşılırdı: İlkinde dere boyundan Lug ve Pariçe ve Müftülük sokağından çarşıya ulaşılırdı, ikincisi ise Vişegradska Caddesinden, şehrin kışlasından Hendeğe ulaşılırdı. Ben annemle sıksık Lug ve Pariçe yolundan giderdim, oradan soldan sapardım ve dayımın yaşadığı Drum meydanına ulaşırdım, dayım Nazif Crnovrşanin çok seviyordum. Dayımın 4 oğlu vardı: Faik, Salih-Salko, Zeynel ve Recep. Daha sonra Salih Üsküp’e göç etti, Zeynel ve Recep Türkiye’ye göç ettiler. Faik ailesiyle birlikte Yeni Pazar’da oturmaya devam etti. Zeynel ve Recep ile daha sonralarda kocam Abdurahman’la İstanbula göç ettiğimde onlarla karşılaştım. Onlar Bayrampaşada o zamanki adı Sağmalcılar’da oturuyorlardı. Yeni Pazarda Svoybor mahallesine annemle her hafta, teyze Nazife’mi ziyarete giderdim; o, Hacınumanoviç ile evliydi. Yeni Pazar’daki Ramazan ayları bambaşkaydı. Akşam, uzun oruçtan sonra bütün camilerdeki ezan seslerinin eşliğinle top sesi iftar vaktini belirtirdi. Yeni Pazar nüfusu kalabalık değildi, herkes birlikte tek yürek nefes alırdı.
7.Kasım’da 1944. yılında Yeni Pazar’ın Müttefikler tarafından Bombalanması
Hala Nica’ya 1944. yılında Müttefik Bombardımanını sorduğumda, hala Nica oturduğu yerinden fırladı ve heyecanla anlatmayı başladı, sanki o bombardıman dün olmuştu.

,,Kız kardeşim Ramize ile beraber Pariçe’de mektebe gidiyorduk. O sabah mektebe gitti, ben gitmek istemedim. Sanki bombardıman olacağını biliyordum.’’ Hatırlıyorum, Yeni Pazar’da Salı günüydü ve şehir pazarı kuruluyordu, babam Nazif Bey kışlanın yanında armut satmaya gitmişti. O gün komşu de komşumuz Beşir Ağa hızlı bir biçimde avlumuza girdi ve yakında bombardıman olacağını ve bu yeri terk etmemiz gerektiğini söyledi. Beşir Ağa kendi ailesini aldı, bizi de topladı Raşka nehrinin karşı tarafına Lug bahçelerine geçtik. Beli bir zamandan sonra göklerde bir uğultu oluştu, Paralovo köyünden geliyordu, hemen arkasından bombardıman başladı. Alman birliklerinin en çok bulunduğu askeri konvoyu Hacet meydanında bulunduğundan en çok orası bombalanmıştır. Benim evim Yermişe Hacet meydanının hemen altında yer almaktaydı. Vişegradska Caddesini ve bugün Parkın olduğu yerde bulunan kışla da bombalanmıştı. Bu yerlerin bombalanmasının ardından Lug ve Drum Meydana geldi, o zaman Drumdan Alman ordusu Seniça istikametine çekiliyordu. İkinci bombardıman, ilkinden bir saat sonra başladı, şehrin merkezinde bulunan Çukovac ağırlıklı olarak zarar gördü.


Şehrin halkı ağırlıklı olarak ailelerle birlikte Lug bahçelerine sığınmıştır. Ben annemle birlikte bir meyve ağacının kalın gövdesinin arkasında saklanmıştık. Uçaklardan bir tanesi makine tüfeğiyle tarıyordu, çok alçaktan uçuyordu, sanki şimdi onu görüyorum. Annem Şefika’yı kolundan yaraladılar, benim üstümdeki elbiseler paramparça olmuştu. O gün çok yüksek sayıda insan ölmüştü ve yaralanmıştı. Bizim yanımızda bir Koniçanin ailesi yatmaktaydı. İsmail Koniçanin o anda yaralandı. Mermi ayağından geçmişti, çok kan kaybediyordu. Onun kız kardeşi Muratka ona çok yakındı ve kendi şalvarından bir parça yırtarak kardeşinin ayağına pansuman etmeyi ve kanı durdurmayı çalışıyordu. Onu hiçbir zaman unutmayacağım: İsmail ağır yaralı olarak yatıyordu, kız kardeşi Muratka yaraları sarıyordu ve gözyaşları dinmiyordu. Kız kardeşi olmamış olsaydı ve yardımına koşmamış olsaydı İsmail kesin olarak kan kaybından dolayı ölürdü. İsmail o arada ağır yaralanmış bacağında sakatlık kalmıştır. Savaştan sonra kız kardeşi Muratka Faik Crnovrşanin, dayımın Nazif isimli oğlu ile evlenmiştir.

Biz o zamanda Lug bahçelerden babamızın akrabalarına, Slatine köyü Pazarişte’ye gittik. Gittiğimiz eve şehirden bir çok ailenin sığınması sebebiyle ben babam Nazif ile bir gece ahırda atlarla birlikte uyumak zorunda kaldık. O gecede tifoya yakalandım. Evimize geldiğimizde yüksek ateşe tutuldum ve hasta oldum. Şuurumu kaybetmeye başlamıştım ve kendi annemi de tanıyamıyordum. Tek hatırladığım babaannemi Sabira’yı çağırdığımı ve ondan yardım dilediğimdi. Hep bunu söylerdim: “Nine, nine… İyileşmem çok vakit aldı.
28.Kasım, 1944. yılında Yeni Pazar’ın hürriyete kavuştuğunda, şehrimize Bulgar birlikleri girdiler. Bulgar birlikler de Yeni Pazar’ın Almanlar’dan kurtuluş mücadelesinde önemli rol almıştır. Babam daha sonrası bana anlattı ki aralık ayında Bulgar birlikleri Yeni Pazar’daki evlerine unutulmaz bir yağmalama yapmışlardı. Bombardıman sebebiyle millet şehri terketmişti. Bulgar birlikler şehre girdiğinde şehrin boş ve kilitli olan evleri, pencereleri, ahırları vs. kırarak yağma yaparak şehri talan ettiler.
Ocak ayında 1945. yılındaki Hacet Meydanında En Seçkin Müslümanlarının Katlettilmesi
Sert bir kış günüydü, 1945. senesinde 21.ocağında güpegündüz almış olduğumuz habere göre belediye başkanımız Akif Efendi Hacıahmetoviç ve Ahmed Efendi Daca katledileceğine dair millete duyuru yapılmıştı. Babam ve annem Partizanlar’ın tarafından böyle bir katliamın yapılacağına hiç inanmazlardı, çünkü her ikisi de çetnikler tarafından şehrin ve milletin kurtuluşunu sağlamak için önemli rol oynamışlardı. Ermişlerde kalabalık bir halk toplanmıştı, o günde ben de 9 yaşındaki bir kız olarak kız arkadaşlarımla o halkın arasına karıştım, o günde ne olacağını görmek için hepimiz birlikte Hacet Meydanına gittik. Hacet Meydanının başında küçük mezarlığının olduğu yerde Yeni Pazar halkı toplanmayı başladı. Kar dizlerimizin yüksekliğine kadardı. Halk korkulu gözlerle hapishane tarafına bakıyordu, hapishane kapısından kim çıkacak diye oradan katledilecek olanlar Yeni Pazar’ın önderleri, Akif ve Ahmet gelecekti. Fesli ve orta yaşlı bir beyefendi sessizce yanımda ağlıyordu. Herkesin gözlerinde gözyaşları gördüm. Her tarafımızda silahlı ve sert bir yüz ifadesiyle Partizanlar duruyordu. Birden bire bir ses geldi: Geldiler, oradalar! Partizan askerleri iki tane tutsağı getiriyorlardı. Onları önümüze getirdiler ve zincirle telefon direklerine bağladılar. Akif ve Ahmet dimdik duruyorlardı ve şerefli bakışlarla millete bakıyorlardı ve hiç sesleri çıkmıyordu. Suskunluk vardı ve birden emir geldi. Onar kişilik bir asker grubu öne çıktı ve silahlarını onlara doğrultup, oracıkta onları katlettiler. Katlettikten sonra bize dağılma emiri verdiler.
Hacet Meydanda İngiliz uçak saldırısından kalan büyük çukurlar vardı. Babam daha sonra anlattı, Partizanlar’ın her akşam bizim önderlerimizi ve Müslümanları mahakemeye sevketmeden katliam yapıyorlardı. Babamın anlattığına göre bu tür katliamlarda tek bir kişinin Partizanlar’ın katliamdan kurtulup kaçtığı olmuştu. Bu kişinin adı Maliç Bişevac’tı askerlerinin elinden tüfeği kaparak kurtuluşu ve kaçışını sağlanmıştı.

Bu ifade ile Nica Hala savaş olayları hakkında kendi hatırladığı konuları bitirmişti. Savaştan sonra, hala Nicara her genç kız gibi büyümüş ve evlenme çağına gelmiş ve talipleri çıkmaya başlamıştı. Halamın kısmeti 17 yaşında açılmış Üsküplü taliplisi Abdurrahman Musiç Efendi (1925-1981) ile evlenmiştir. Zor şartlar altında siyasi ve ekonomik durumlar içerisinde bulunan savaştan sonra Yugoslavya’dan Nica halam 1965. senesinde kocasıyla ve çocuklarıyla birlikte Üsküp’ten Türkiye’ye göç etmiştir. Kocası ünlü lokantacı olduğundan İstanbul’da Bakırköy merkezinde bir lokanta açmışt ve ardına lokantaya yakın bir yerde daire sahibi olmuştu. Abdurahman ile evliliğinden 5 kız çocuğu ve bir erkek evlat sahibi olmuştur. Onların isimleri: Zuhra, Zumreta, Vahida, Şefika, Filiz ve Ramiz’dir. Maalesef Abdurahman Efendi 56 yaşındayken hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bütün çocukları evlenmişt mütevazi bir hayata kavuşmuşlardır. Hala Nica neşeli ve sevimli birisidir. Yeni Pazar’da yaşamış olduğu çocukluğunu ve gençliğini çok iyi hatırladığını anlatmaktadır.

Zor bir hayat geçirmesine rağmen genelde güzel anılardan bahsetmektedir. Hala Nica’nin tek kız kardeşi Ramize Hanım İzmir, Ege Bölgesinde yaşamaktadır. Ramize’nin de büyük ailesi var. Önceden birbirini sık sık ziyaret ederler ve hasret giderirlerdi, son zamanlarda görüşmeleri seyrekleşmiş çünkü Nica halanın yürüme sorunu vardı. Nice hala kendi çocukları ve torunları ile zevk içerisinde, İstanbul’un Avrupa yakasında oturmaktadır…





Çeviri: Refik (Sijarić) Akova
(Tekst preveo Refik (Sijarić) Akova)